• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

Öğrenme Nasıl Oluşmaktadır

ÖĞRETMEN

VE

ETKİLİ ÖĞRETİM

I. ÖĞRENME NASIL OLUŞMAKTADIR?

Son yıllarda, öğrenmenin oluşumu bilgisayarların çalışmasına benzetilmektedir.

Bilgisayarlar, birçok bakımdan insan beynine benzemekle birlikte, henüz insan beyninin sahip olduğu yetenekleri gösterebilecek bir bilgisayar üretilmemiştir ve asla da üretilemez görünmektedir.

Dünya bilgiyle doludur ve biz de her an çevremizden gelen görüntü, ses, tat, koku vb. uyarıcı bombardımanına tutulmaktayız. Acaba bu uyarıcı bombardımanı karşısında ne yapmaktayız?

Genellikle uyarıcı bombardımanı karşısında şu işlemler yapılmaktadır:

• Göze, kulağa ve diğer duyu organlarına gelen fiziksel uyarıcılar seçilerek sinirsel iletilere (mesajlara) dönüştürülmekte;

• Daha sonra bu mesajlar, depolanabilme ve hatırlanabilmeleri için sinir sisteminde başka değişimlere uğramakta;

• Bilgiyi hatırlamak için ise; depolanan mesajlar, kasların hareketini kontrol edebilecek bir başka mesaj türüne dönüştürülmektedir.

Öğrenme ya da bilgiyi işleme süreci doğrudan gözlenememektedir.

Aşağıda, bilgiyi işleme modeline göre öğrenmenin oluşumunda yer alan:

1. Duyusal kayıt,

2. Kısa süreli bellek/hafıza (işleyen bellek),

3. Uzun süreli bellek adı verilen bilgi depoları ve özellikleri incelenmiş; daha sonra da bilginin bir depodan diğerine aktarılmasını sağlayan bilişsel (öğrenme) süreçler açıklanmıştır.

A. DUYUSAL KAYIT

Çevreden gelen uyarıcılar öğrencinin duyu organlarını etkiler. Örneğin; sınıftaki öğretmenin sesi, kitaptaki sözcükler, tepegöz ya da slâyt projektörle yapılan gösteri, bilgisayarlardan alınan mesajlar, yazı tahtasındaki şemalar, diğer öğrencilerin konuşmaları vb. hepsi birer uyarıcıdır. İşte öğrenme, çevreden gelen bu uyarıcıların alınmasıyla başlar.

Uyarıcılar duyu organlarını etkiler ve duyusal kayıt yoluyla sinir sistemine girer. Duyu organlarına gelen uyarıcıların ilk algılanmasından duyusal kayıt sorumludur.

 

Bilginin duyusal kayıtta kalış süresi çok kısadır. Bazı yazarlara göre bilgi duyusal  kayıtta yarım saniyeden daha az kalmaktadır. Bilginin duyusal kayıtta kalış süresi çok sınırlı olmakla birlikte, duyusal kayıtın alan olarak kapasitesi sınırsızdır.

Duyusal kayıt, kendisinden sonraki öğrenme süreçleri için kritik bir öneme sahiptir.

Duyusal kayıta gelen bilgi anında işlenmezse çok hızlı bir şekilde kaybolur. Duyusal kayıta gelen sınırsız uyarıcıdan sadece dikkat edilen, öğrencinin beklentilerine, amaçlarına uygun olan az sayıdaki uyarıcı seçilerek kısa süreli belleğe gönderilir.

Diğerleri duyusal kayıttan yok olur. Bilginin duyusal kayıttan, kısa süreli belleğe geçişinde DİKKAT ve SEÇİCİ ALGI süreçleri süzgeç görevi yapar. Bu nedenle aralıksız ve monoton bir biçimde üst üste verilen bilgiler, bireyin dikkat ve algı alanına giremediğinden duyusal kayıttan, henüz kısa süreli belleğe aktarılmadan kaybolmaktadır.

Örneğin; çocuklar tahtadaki şemayı defterlerine çizerken öğretmen bir taraftan şemayı açıklıyorsa, çocukların dikkati şemayı çizmeye verilmiş olacağından, öğretmenin açıklamaları duyusal kayıttan geçip kısa süreli belleğe aktarılamaz.

Çünkü öğrenciler aynı anda sadece bir tür uyarıcı grubuna dikkat edip alabilmekte; diğerlerini elimine etmektedir.

B. KISA SÜRELİ BELLEK/HAFIZA ( İŞLEYEN BELLEK)

Dikkat edilen ve algılanan bilgi, duyusal kayıttan kısa süreli belleğe geçirilir.

Kısa süreli belleğin bir işlevi sınırlı bilgiyi kısa süreli de olsa depolamaktır. İkinci önemli işlevi ise, bilginin uzun süreli bellekte depolanmasını sağlamak ve bilgiyi uzun süreli bellekten geriye getirerek hatırlamak için zihinsel işlemleri yapmaktır. Bu nedenle kısa süreli bellek, İŞLEYEN BELEK olarak da adlandırılmaktadır.

Kısa süreli belleğin alan bakımından kapasitesi çok sınırlıdır. Üç yaşındaki bir çocuğun kısa süreli belleği sadece üç birimlik bilgiyi depolayabilmektedir. Yedi yaşına kadar, kısa süreli belleğin kapasitesi beş birime yükselmekte; on yaşından sonra da yetişkinlerde olduğu gibi beş birimle dokuz birim arasında değişmektedir. Kısa süreli belleğin bir başka sınırlılığı da, bilgi tekrar edilmediği ya da kodlanarak uzun süreli belleğe gönderilmediği takdirde, en fazla 20 saniye kadar saklanabilmekte, daha sonra yok olmaktadır.

Kısa süreli belleğin gerek alan bakımından, gerek süre bakımından sınırlı olması, öğretmenlerin sınıfta öğrenmeyi sağlayabilmeleri için bazı önlemleri almalarını gerektirmektedir.

Örneğin; öğretmenler, bazen ilköğretimin ilk yıllarında çocukların bir parçayı sesli olarak doğru okuyabildiklerini, ancak anlamını kavrayamadıklarını ifade ederler. Bu durumun nedeni ise; sesli okuma sırasında çocuklar, kısa süreli belleğin (işleyen belleğin) kapasitesinin tamamını sözcükleri doğru seslendirme ve telaffuz etmekte kullanmakta, fikirleri anlamak, anlamlandırmak için yer kalmamaktadır.

 

Bir birimlik bilginin kısa süreli bellekten uzun süreli belleğe aktarılması 10 saniye almaktadır. Normal bir konuşma hızıyla anlatımda ise bir dakikada 150 sözcük söylenmektedir. Aşağı yukarı her 5 sözcükte bir fikir üretilebilmektedir. Bu durumda öğrenci, dakikada 30 fikri, yani anlamı almakla yükümlü tutulmaktadır. Öğrenci bu fikir bombardımanı karşısında diyelim ki çok önemli olan 15’i ile yüz yüze gelse bile, dakikada ancak bunların 6’sını işleyerek uzun süreli belleğe gönderebilecek kapasiteye sahiptir.

Durum böyle olunca da, öğrenci geri kalan dokuz önemli fikri alamayacak kaçıracaktır. Kısa süreli belleğin işlem hacminin sınırlı olması nedeniyle öğrenci hızlı bir biçimde ard arda gelen fikirleri anlamlandırıp uzun süreli belleğe göndermeden unutmaktadır.

Yukarıdaki sebeplerle öğretmenler:

1. Açıklamalarını sürekli ve hızla yapmak yerine, öğrencilerin kısa süreli belleklerinde işlem yapmalarına imkân verecek biçimde yavaş, daha çok ana tekrarlara ve özetlemelere yer vererek yapmalıdırlar.

2. Sunular çok kısa, öğretmen-öğrenci, öğrenci-öğrenci etkileşimi daha çok olmalıdır.

3. Konunun anlaşılıp anlaşılamadığını kontrol edici sorular sorulup cevaplandırılması sağlanmalıdır.

4. Yerinde ve etkili bir biçimde kullanılacak öğretim araç ve materyalleri kısa süreli belleğin aşırı yüklenmesini önleyecektir.

Örneğin; yazı tahtasının, tepegöz projektörün, tabloların, grafiklerin, haritaların slâytların, bilgisayarların, çeşitli kart oyunlarının öğretme-öğrenme ortamında etkili kullanımı, öğrencinin kısa süreli belleğinin kapasitesini etkili bir biçimde kullanabilmesi için gerekli zaman aralıklarını sağlayacaktır.

Öğretmen, derste çok şey anlatıp öğrencinin çok az öğrenmesine neden olmak yerine, çok önemli şeyleri seçip öğrencilerin tam olarak öğrenmelerini sağlamalıdır.

Kısa süreli belleğin gereğinden fazla yüklenmesini önlemek için alınacak önlemlerden bir diğeri de, birey ya da öğrenciye otomatiklik kazandırmaktır. Otomatiklik bilgi ya da işlemlerin çok fazla tekrar edilerek yetkin bir şekilde öğrenilmesi sonucu oluşur. Otomatiklik meydana geldiğinde, bilgi ya da işlem çok az bir zihinsel çabayla sürdürülür. Otomatik işlemler kısa süreli bellekte yer kaplamadığından otomatik işlem sürdürülürken, kısa süreli bellek de başka bir işle meşgul olabilir.

Örneğin; otomobil kullanmada otomatikleşen bir insanın, otomobil kullanırken konuşabilmesi gibi. Matematikteki temel işlemler, ana dilde konuşma, yazma, okuma vb. işlemlerde otomatikleşme, yazılan yazının, okunan parçanın, çözülen problemin anlaşılmasını kolaylaştırır.

Sonuç olarak, kısa süreli belleğe gelen bilgi şunlardan biri ile sonuçlanmaktadır:

Zihinsel tekrar yoluyla bir süre hatırda tutularak doğrudan tepki üreticilere gönderilir ve davranış olarak ortaya çıkar. Örneğin; rehbere bakıp bir kez telefonu çevirme.

Bilgi, tekrarlanmadığında ya da kodlanmadığında yirmi saniye içinde tamamen unutulabilir.

Zihinsel tekrar ve kodlama (anlamlandırma) yapılarak uzun süreli belleğe gönderilir, hatırlanmak üzere saklanır.

C. UZUN SÜRELİ BELLEK

Kısa süreli bellekte tekrar edilerek ya da anlamlandırılarak (kodlanarak) gönderilen bilgiyi sürekli olarak sakladığımız depo, uzun süreli bellektir. Uzun süreli bellek, nöronlar arasındaki bağlantılarda yani sinapslarda yapısal değişme ile ortaya çıkmaktadır.

Uzun süreli belleğin kısa süreli bellekten bir farkı, uzun süreli belleğin kapasitesinin sınırsız oluşudur. Uzun süreli bellek gerektiğinde kullanılmaya hazır olarak saklanan düzenlenmiş, organize edilmiş bilgilerin depolandığı bir kütüphaneye benzetilmektedir. Bu kütüphanenin bilgiye ulaşmayı, yani hatırlamayı sağlayacak milyonlarca girişe ve bölmeler arasında da geçişleri sağlayacak bir a sahip olduğu düşünülmektedir.

Bilginin hatırlanmasının büyük ölçüde, materyalin kodlanarak uygun yere yerleştirilmesine bağlı olduğu sanılmaktadır. Tıpkı kütüphanedeki düzenlemede olduğu gibi uygun kodlu bölmelere yerleştirilmiş kitapları aradığımızda bulmak nasıl çok kolay ise, doğru bir biçimde kodlanmış ve organize edilmiş bilgiyi de uzun süreli bellekten geriye getirip kullanmak çok kolaydır.

Uzun süreli bellekte bilgi, şema adı verilen yapılar içinde depolanmaktadır. Şemalar, birbirlerine bağlı olan fikirler, ilişkiler ve işlemler setidir. Diğer bir deyişle şema, bir olayı bir kavramı ya da beceriyi anlamak için rehber ya da biçimdir. Şema bize kategorinin çevresini çizer. Kategorinin temel özelliklerini belirler.

Kısaca; şema, bilgiyi organize etmek için kullanılan temel çerçeve yapılardır. Şema, “kavrama sürecinin anahtar birimidir.”

Bu nedenle, bir durumu, bir öyküyü, ders kitabındaki bir konuyu, sınıfta işlenen bir dersi anlatmak için uygun şemayı seçmek ve ayrıntıyı bunun içine yerleştirmek gerekir. Uygun şemayı bulmaksızın herhangi bir şeyi anlamaya çalışmak, tıpkı yeni gittiğimiz bir şehirde haritasız yol bulmaya benzer. Bu çok zor ve yavaş işleyen bir süreçtir.

Öğrencinin sahip olduğu şemalar, önceki bilgileriyle yeni gelen bilgilerini ilişkilendirmesini sağlayarak anlamlı öğrenmesine yardım eder. Bu durumda bireyin önce kazandığı şemalarının yapısı ve örgütlenmesi sonraki öğrenmelerini büyük ölçüde etkilemektedir.

Örneğin; “Deniz”i hiç görmemiş bir çocuğun “Deniz”i öğrenmesi, denize ilişkin doğru şema geliştirmesi için film, video, slâyt, poster vb. göstermek, sözel açıklama yapmaktan daha etkili bir öğretme-öğrenme etkinliği olacaktır.

Örneğin; öğrenciler üçgenin alanını hesaplamayı öğreneceklerse, öğretmen daha önce öğrenmiş oldukları kare ve dikdörtgenin alanını nasıl hesapladıklarını hatırlamalarını sağlamalı; önceki bilgileriyle yeni öğrenecekleri bilgi arasında ilişki kurmalarına rehberlik etmelidir.

Öğrenmenin oluşumunu somut bir yapıyla açıklamak için, bilgiyi işleme modelinden hareket etmiştik. Bilgiyi işleme modeline göre, öğrenmenin oluşumunda iki önemli öğe rol oynamaktaydı.

Bu öğelerden biri, bilgi depoları olan üç tür bellek idi. Buraya kadar bu bilgi depolarının özelliklerini ve öğrenmeyi sağlamak için öğretmenlerin almaları gereken önlemleri inceledik.

İkinci öğe ise, bilgiyi bir bilgi deposundan diğerine, etkili bir biçimde aktarmamızı sağlayarak öğrenmenin oluşmasını gerçekleştiren bilişsel süreçlerdir.

Burada kısaca inceleyeceğimiz süreçler, duyusal kayıta gelen bilginin kısa süreli belleğe aktarılmasında etkili olan dikkat ve seçici algı ve kısa süreli belleğe gelen bilgiyi uzun süreli belleğe transfer etmede kullanılan tekrar ve kodlama/anlamlandırma süreçleridir.

 

1. Dikkat

Öğrenme, dikkat süreciyle başlar. Öğrenmede ilk adım dikkat etmedir.

Öğrencinin dikkatini çekmede kullanılabilecek çevresel uyarıcılar şöyle sıralanabilir.

a. Fiziksel uyarıcılar

Slâytlar, teyp kasetleri, yazı tahtasında farklı biçim ve renklerde yazılmış yazılar, öğretmenin jestleri, mimikleri, ses tonundaki alçalma, yükselme, vurgulamalar, şemalar, haritalar, öykü, fıkra, dramatizasyon, oturuş biçimini değiştirme vb. dikkati yönlendirici birer fiziksel uyarıcıdır.

Ancak, bu uyarıcıların yerinde ve zamanında kullanılması da dikkat çekici olduğu gibi, sürekli ya da uygunsuz olarak kullanılması dikkati dağıtıcı birer etki yaratır.

Öğretmenin mimiklerini etkili olarak kullanması dikkat çekici iken, aşırı derecede ve abartılı kullanması dikkat dağıtıcı olabilir.

Beyinde en etkili öğrenme orta düzeyde uyarılma sonucunda oluşur. Aşırı uyarılma da yetersiz uyarılma da öğrenmeyi engeller. Örneğin; aşırı gürültü, aşırı renk kargaşası, tahtanın tamamını silmeden boşluklara yazma vb. dikkati dağıtır; dolayısıyla da öğrenmeyi engeller.

Sürekli olarak aynı uyarıcıların aynı biçimlerde kullanılması da dikkat çekme özelliğinin kaybolmasına neden olur.

b. Aykırı uyarıcılar

Özellikle zıt etki yapan, aykırı gelen uyarıcılar öğrencinin dikkatini harekete geçirir.

Örneğin; İki bardaktan birine su diğerine saf alkol doldurup ikisine birden birer buz parçası atıldığında birindeki buz dibe batacak diğerindeki ise yüzecektir. Öğrenci iki bardakta da su olduğunu düşüneceğinden, buzun birinde neden battığına diğerinde neden yüzdüğüne şaşıracak ve dikkatini konuya yöneltecektir.

c. Duygusal uyarıcılar

Bazı uyarıcılar duygusal tepkiler uyarırlar ve etkinlik düzeyini artırırlar. Örneğin öğrenciye adıyla hitap etmek onun hemen dikkatinin çekilmesini sağlar. Ayrıca, sevgi, mutluluk, ölüm, nefret gibi duygu yüklü sözcüklerin bulunduğu öğrenme materyali, tarafsız sözcüklerin bulunduğu materyalden daha dikkat çekicidir.

Örneğin; “Ayşe çok sevdiği şehir olan İzmir’e gitti.” cümlesi, “Ayşe İzmir’e gitti.” cümlesinden daha dikkat çekici olabilir.

d. Emir verici uyarıcılar

Bazı durumlarda öğretmenler özellikle öğrencilerin başlangıç öğrenmelerinde neye dikkat edeceklerini vurgulamalı, önemli bilgiyi önemsizden ayırt etmeyi öğrenmesini sağlamalıdır.

 

Örneğin; “şimdi buraya dikkat edin!”, “şimdi herkes resmin sağ tarafına dikkatle baksın!”, “şimdi söyleyeceğim nokta çok önemli” gibi yönlendirici ifadelerle öğretmenin öğrencinin dikkatini belli noktalara toplaması gerekir.

 

2. Algı

Duyusal kayıta gelen bilginin kısa süreli belleğe aktarılmasında etkili olan diğer bir süreç de seçici algı idi. Dikkat edilen ve algılama alanına giren uyarıcılar işlenerek öğrenme gerçekleştiriliyordu.

Algılama, büyük ölçüde bireyin ön öğrenmelerinden, beklentilerinden, güdülenmişlik düzeyinden etkilenir.

Eğer öğrenci bir konuyu, bir dersi öğrenmeye ihtiyaç duyuyorsa, onunla ilgili bir beklentisi varsa, amaçlarına uygunsa öğrenmek için harekete geçer ve uyarıcıları algılamak için çaba harcar. Örneğin; balık tutmaktan hoşlanan bir öğrenci, balıkların yaşamını öğrenmek için harekete geçebilir.

Ayrıca, öğrencinin algılamaları daha önce kazanmış olduğu ön öğrenmelere dayalıdır ve onlardan etkilenir. Örneğin; dil bilgisinde öğrencinin sıfatları öğrenebilmesi için öncelikle isimleri öğrenmesi gerekir. İsimleri bilmeyen bir çocuğun sıfatları algılayabilmesi söz konusu olamaz.

D. BİLGİNİN KISA SÜRELİ BELLEKTEN UZUN SÜRELİ BELLEĞE GÖNDERİLMESİNDE KULLANILAN SÜREÇLER

 

1. Örtülü ve Açık Tekrar

Bilginin zihinsel ya da sesli bir biçimde açık olarak tekrar edilmesidir. Örneğin; bir şiiri ezberleyinceye kadar tekrar etme; İngilizce bir sözcüğü doğru telâffuz edinceye kadar tekrar etme.

Tekrar ya da ezberleme, çocukların çok kullandığı bir öğrenme stratejisi olmakla birlikte, bilgiyi kısa süreli bellekten uzun süreli belleğe aktarmada en ilkel ve yüzeysel bir yoldur.

Ancak, tekrar etmede zamanlamanın çok önemli bir yeri vardır. Öğrenme ve hatırlama açısından aralıklı olarak yapılan tekrarlar, bir defada yoğun olarak yapılan tekrarlardan daha etkilidir. Örneğin; bir şiiri bir defada oturup bütününü ezberlemek yerine, her gün birkaç dakika çalışarak ezberlemek daha kalıcıdır.

Ne olursa olsun tekrar etme tek başına etkili bir öğrenme yolu değildir. Bu nedenle, öğrencilerin bilgiyi daha anlamlı yollarla öğrenerek uzun süreli belleğe yerleştirmesi gerekir.

 

2. Kodlama / Anlamlandırma

Kodlama ya da anlamlandırma, kısa süreli bellekteki bilginin, uzun süreli bellekte hâlihazırda var olan bilgilerle ilişkilendirilerek uzun süreli belleğe transfer edilme sürecidir.

Öğrencilerin bilgiyi anlamlı bir biçimde öğrenebilmeleri için, öğretmenlerin aşağıdaki öğretme - öğrenme etkinliklerini düzenlemelerinde yarar görülmektedir:

1. Öğretmenler, öğrencilerin yeni bilgi ile ilgili önceki bilgilerini hatırlamalarını sağlayarak, ilişki kurmalarına, yeni bilgiyi eski bilgiye eklemelerine yardımcı olmalıdırlar.

Böylece öğrenmede etkin hale gelen öğrenci, yeni bilgiyi kendisinde var olan eski şemanın içine yerleştireceği gibi, var olan şemasını da genişletebilir. Bir bilgi ne kadar çok başka bilgiyle ilişkilendirilirse, bilgiye ulaşma yolu da o kadar çok olur. Ulaşma yolu ne kadar çok olursa, o bilgi o kadar kolay hatırlanır.

Örneğin; kış ünitesini işlerken, öğrenciler, hayat bilgisi dersinde kış mevsiminin özelliklerini öğrenir. Burada öğrendikleri “kışın vücudu sıcak tutmak gerekir” ilkesini, yani ön öğrenmeyi hatırlayıp kullanarak beden eğitimi dersinde “kışın vücudu sıcak tutan hareketler nelerdir?” sorusuna cevap verici hareketler öğrenebilirler.

Öğretmenler, öğrencilerin yeni sözcükleri, kavramları, olayların geçtiği yeri, zamanı vb. durumları sadece tekrar ederek ezberlemeleri yerine, bellek destekleyici stratejileri kullanarak öğrenmelerine rehberlik edebilirler.

Bellek destekleyiciler, bilgiyi daha anlamlı hale getirerek öğrencinin hatırlamasını kolaylaştırmaktadır.

Bazı bilgileri, kafiye oluşturarak hatırlayabilir, yeni cümleler oluşturabilir.

Örneğin; duyu organlarının adlarını ezberleyecek çocuklar duyu organlarının baş harfleriyle hatta kendileri cümle içinde kullanarak duyu organlarını hatırlayabilirler.

Gözüme toz kaçtı

Burnuma karabiber

Dilim sütten yandı

Derim çiçek tozundan

Kulağıma küpe oldu bunlar. 31

Birbirleriyle karıştırılabilecek olgular, semboller, olaylardan biri tam olarak öğrenildikten sonra diğerine geçilmelidir. İki durum karşılaştırılarak aralarındaki önemli farklar ve benzerlikler belirlenmelidir. Öğrencide, karıştırma yok oluncaya kadar alıştırma yapılmalıdır. Bilgi tam olarak öğrenildikten sonra aralıklı gözden geçirme ve tekrarlara yer verilmelidir.

2. Beynin iki yarı küresini etkili olarak nasıl kullanalım?

Beynin sol yarı küresi, sözel, matematiksel, mantıksal bilgiyi işlemek için, sağ yarı küresi de algısal, dikkat çekici, uzaysal, bütüncü artistik bilgiyi işlemek için daha uygundur. Ancak beynin iki yarı küresi, sinirsel bir bağ aracılığıyla iletişim kurmakta, herhangi bir öğrenmeye iki yarı küre de katkıda bulunmaktadır.

Hiçbir yarı küre bir diğerinden daha üstün değildir. Her iki yarı küre birlikte kullanıldığında daha kalıcı öğrenme oluşmaktadır.

Öğrenci herhangi bir derste öğretmeninin konuşmasını dinlemede beynin sol yarı küresini kullanırken, aynı zamanda da yüz ifadeleri, vücut hareketleri, ses tonundaki vurgulamaları sağ yarı küre ile anlamlandırmaktadır.

 

E. YAZI TAHTASINI ETKİLİ OLARAK NASIL KULLANALIM?

a. Yazacağınız şeyi tahtaya yazmadan önce söyleyiniz.

Bu ilkenin üç temel yararı bulunmaktadır:

1) Söyleme yazmadan hızlıdır. Böylece öğrenci beynin sol yarı küresini kullanarak bilgiyi işlemeye başlar. Yazının başı görülerek yanlış tahmin yapılması önlenir.

2) Tahtaya mesajın yazılması sırasında meydana gelen üç-sekiz saniyelik sessizlik, bilginin kısa süreli bellekte saklanması için zihinsel tekrar yapma fırsatı verir.

3) Bilgi arka arkaya verildiğinde, sonra gelen bilgi öncekinin kaybolmasına neden olur.

Bir iki dakikalık ara bilginin, kısa süreli bellekten uzun süreli belleğe geçirilmesine imkân verir.

b. Anahtar sözcükler kullanınız; basit şekiller, şemalar çiziniz.

Öğrencinin anahtar sözcükler ve temel fikirler üstünde odaklaşması için, temel kavramlar ve fikirler arasındaki ilişkiyi çok basit bir biçimde tahtada sesli düşünerek şema tize ediniz. Böylece öğrenci, söylenenleri beyninin sol yarı küresiyle işlerken, sağ yarı küresi ile de tahtada gördüklerini işleyecektir.

c. Kavramlar ve fikirler arasındaki ilişkileri gösterecek şekilde yazınız.

Örneğin; bir konunun ana hatlarının tahtaya yazılması, kavram ve fikirler arasındaki ilişkilerin beynin sağ yarı küresi tarafından da anlaşılmasına yardım eder. Böylece ayrıntılı bilginin içine yerleştirileceği temel çerçeve oluşturulmuş olur.

d. Yeni bir şey yazmadan önce, eski ilişkisiz bilgileri tamamen siliniz.

Açık bir zihin, nasıl temiz bir düşünmeyi sağlıyorsa, aynı şekilde de temiz bir tahta etkili öğrenmeyi sağlar. Eğer önce yazılan şeyler, sonraki öğrenmeler için gerekli değilse, tahtanın tamamı silinmeli ve temiz tahtaya yazılmalıdır. Sadece yazacak yer kadar silmek, diğer tarafları silmeden bırakmak, tahtadaki fikirlerin, kavramların karışmasına neden olur. Bu durum ise, dikkati dağıttığından dolayı, sağ yarı kürenin bilgiyi düzgün bir şekilde işlemesine engel olur.

Sonuç olarak, gerek her dershanede bulunabilecek yazı tahtası kullanılsın, gerek öğrencileri daha çok güdüleyen video, televizyon, slâyt, bilgisayar, film şeridi vb. görsel araçlar doğru ve etkili kullanılsın; öğrencilerin, her tür derste beyinlerinin iki yarı küresini bir arada kullanmalarını sağlamak ve dolayısıyla öğrenmeyi etkili bir şekilde gerçekleştirmek gerekmektedir.

 


Yorumlar - Yorum Yaz
Saat
Takvim
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.224632.3537
Euro34.609234.7479
Site Haritası